Tolga
Yeni Üye
İçinde Bir "Sen" Ne Anlatıyor?
Arkadaşlar merhaba! Hepimizin kafasında zaman zaman şu soru dönmüyor mu: “Benim içimde kaç tane ben var?” Sabah kalkınca işe gitmek istemeyen bir “ben”, kahve içerken hayata umutla bakan başka bir “ben”, maaş günü geldiğinde yüzü gülen bir “ben”, pazartesi sabahı işe dönerken söylenen bir “ben”... İşte bu karmaşanın içinde, insanın içinde bir “sen” de var. Peki bu “sen”, ne anlatıyor bize?
İçimizdeki "Sen": Ayna mı, Rakip mi?
İçimizdeki “sen” bazen bir ayna gibi, bazen de bir rakip gibi çıkar karşımıza. “Bak, böyle yapmasaydın daha iyi olurdu” der. Ya da tam tersi, “Helal olsun, kimse yapamazdı sen yaptın!” diye gaz verir. Kimi zaman da en sert eleştirmen olur. Dışarıdan bakan biri, “kendi kendine mi konuşuyorsun?” diye sorsa da, aslında hepimiz o iç sesle sürekli muhabbet halindeyiz.
Ama işte mesele şu: O ses, bazen bizi ileriye taşırken bazen de ayağımıza pranga oluyor. Yani “içindeki sen” aslında insanın hem dostu hem düşmanı olabiliyor.
Siz hiç içinizdeki “sen”le ciddi ciddi kavga ettiniz mi?
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı
İşin komik tarafı, erkeklerin içindeki “sen” genellikle stratejik çalışıyor. Mesela markette indirim var, erkek iç sesi hemen hesap yapmaya başlıyor: “Şimdi alırsan üç ay boyunca deterjan derdin kalmaz. Mantıklı ol, bütçeyi koru.” Ya da spor salonuna gitmek için içindeki ses şöyle bağırıyor: “Yaza kadar karın kası yapmazsan, plajda stratejik üstünlüğünü kaybedersin!”
Yani erkeklerin içindeki “sen”, çoğunlukla çözüm odaklı, planlı, taktiksel bir danışman gibi davranıyor. Ama bazen de fazla hesapçı olup insanın spontane tarafını öldürüyor.
Forumdaşlar, sizce erkeklerin bu stratejik iç sesi bazen fazla sıkıcı olmuyor mu?
Kadınların Empatik ve İlişkisel İç Sesi
Kadınlarda ise işler bambaşka. Onların içindeki “sen”, genelde empatik bir rehber gibi konuşuyor. “Arkadaşın aradı, biraz üzgün gibiydi, sen de bir mesaj at, gönlünü al” der. Ya da “Bugün anneni aramadın, içim rahat etmiyor, hadi ara” diye dürter.
Kadınların içindeki bu “sen”, toplumsal ilişkileri gözetir, bağ kurmayı hatırlatır, gönül köprülerini sağlam tutar. Ama işin ilginci, bazen de fazla hassas olur: “Acaba o söylediğim lafla onu kırdım mı?” diye uykusuz bırakır.
Peki kadınların bu empatik iç sesi, bazen fazla yorucu bir sorumluluk yüklemiyor mu?
Kültürel ve Toplumsal Dinamikler
İçimizdeki “sen”, sadece kişisel değil, kültürel bir mesele de aslında. Doğu toplumlarında bu ses genellikle “elalem ne der” filtresinden geçer. Batı’da ise “sen yeter ki mutlu ol” modunda çalışır. Mesela bizim kültürde iç ses der ki: “Ona selam vermedin, ayıp oldu.” Oysa Batı’daki versiyonu: “Canın istemediyse vermemek de senin hakkın.”
Yani o “sen”, coğrafyaya göre farklı dillerde konuşuyor. Bizdeki versiyonu biraz daha kolektif, biraz daha toplumsal. Onlarda ise bireysel özgürlük vurgusu daha baskın.
Sizce hangisi daha iyi? Kolektif kaygılı bir “sen” mi, yoksa bireysel özgürlükçü bir “sen” mi?
İç Sesin İki Ucu: Motivasyon mu, Engelleyici mi?
Bir yandan o iç ses bizi motive ediyor. “Hadi kalk, yapabilirsin!” diyor. Bir yandan da sürekli engelleyici olabiliyor: “Ya başaramazsan, ya rezil olursan?” İşte buradaki ince çizgi, hayatımızı şekillendiriyor.
Bazen düşünüyorum, acaba en tehlikeli düşmanımız dışarıda mı, yoksa içeride mi? Çünkü dışarıdaki düşmanı ikna edebilir ya da uzaklaştırabilirsin. Ama içerideki ses sürekli bizimle yaşıyor.
İçimizdeki "Sen"le Barışmak
O zaman belki de mesele, içimizdeki “sen”i susturmak değil, onunla barışmak. Çünkü o “sen”, bizim bir parçamız. Erkekler için stratejik, kadınlar için empatik çalışsa da, özünde bize yol gösteriyor. Onunla savaşmak yerine, onunla uzlaşmak daha mantıklı.
Mesela iç sesiniz çok eleştiriyorsa, ona şöyle diyebilirsiniz: “Ey iç ses, teşekkür ederim ama biraz da motive et be kardeşim.” Ya da fazla gaz veriyorsa, “Dur biraz, gerçekçi olalım” diyebilirsiniz.
Peki siz hiç içinizdeki “sen”le pazarlık yaptınız mı?
Son Söz ve Tartışmaya Açık Sorular
Özetle, içimizdeki “sen” aslında bize çok şey anlatıyor: planlı olmayı, empatiyi, kültürel bağları ve bireysel özgürlüğü. Ama o sesi nasıl dinlediğimiz, nasıl yönettiğimiz her şeyi değiştiriyor. Erkeklerin çözüm odaklı, kadınların empatik yaklaşımları birleştiğinde, iç ses aslında müthiş bir yol arkadaşı olabilir.
Şimdi sözü size bırakıyorum:
- İçinizdeki “sen” size daha çok ne söylüyor, motive mi ediyor yoksa engelliyor mu?
- Erkeklerin stratejik, kadınların empatik iç sesi arasındaki farkı siz de hissediyor musunuz?
- Sizce iç sesimizi susturmalı mıyız, yoksa onunla dost olmayı mı öğrenmeliyiz?
Hadi bakalım, içinizdeki “sen” bu sorulara ne cevap veriyor?
Arkadaşlar merhaba! Hepimizin kafasında zaman zaman şu soru dönmüyor mu: “Benim içimde kaç tane ben var?” Sabah kalkınca işe gitmek istemeyen bir “ben”, kahve içerken hayata umutla bakan başka bir “ben”, maaş günü geldiğinde yüzü gülen bir “ben”, pazartesi sabahı işe dönerken söylenen bir “ben”... İşte bu karmaşanın içinde, insanın içinde bir “sen” de var. Peki bu “sen”, ne anlatıyor bize?
İçimizdeki "Sen": Ayna mı, Rakip mi?
İçimizdeki “sen” bazen bir ayna gibi, bazen de bir rakip gibi çıkar karşımıza. “Bak, böyle yapmasaydın daha iyi olurdu” der. Ya da tam tersi, “Helal olsun, kimse yapamazdı sen yaptın!” diye gaz verir. Kimi zaman da en sert eleştirmen olur. Dışarıdan bakan biri, “kendi kendine mi konuşuyorsun?” diye sorsa da, aslında hepimiz o iç sesle sürekli muhabbet halindeyiz.
Ama işte mesele şu: O ses, bazen bizi ileriye taşırken bazen de ayağımıza pranga oluyor. Yani “içindeki sen” aslında insanın hem dostu hem düşmanı olabiliyor.
Siz hiç içinizdeki “sen”le ciddi ciddi kavga ettiniz mi?
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı
İşin komik tarafı, erkeklerin içindeki “sen” genellikle stratejik çalışıyor. Mesela markette indirim var, erkek iç sesi hemen hesap yapmaya başlıyor: “Şimdi alırsan üç ay boyunca deterjan derdin kalmaz. Mantıklı ol, bütçeyi koru.” Ya da spor salonuna gitmek için içindeki ses şöyle bağırıyor: “Yaza kadar karın kası yapmazsan, plajda stratejik üstünlüğünü kaybedersin!”
Yani erkeklerin içindeki “sen”, çoğunlukla çözüm odaklı, planlı, taktiksel bir danışman gibi davranıyor. Ama bazen de fazla hesapçı olup insanın spontane tarafını öldürüyor.
Forumdaşlar, sizce erkeklerin bu stratejik iç sesi bazen fazla sıkıcı olmuyor mu?
Kadınların Empatik ve İlişkisel İç Sesi
Kadınlarda ise işler bambaşka. Onların içindeki “sen”, genelde empatik bir rehber gibi konuşuyor. “Arkadaşın aradı, biraz üzgün gibiydi, sen de bir mesaj at, gönlünü al” der. Ya da “Bugün anneni aramadın, içim rahat etmiyor, hadi ara” diye dürter.
Kadınların içindeki bu “sen”, toplumsal ilişkileri gözetir, bağ kurmayı hatırlatır, gönül köprülerini sağlam tutar. Ama işin ilginci, bazen de fazla hassas olur: “Acaba o söylediğim lafla onu kırdım mı?” diye uykusuz bırakır.
Peki kadınların bu empatik iç sesi, bazen fazla yorucu bir sorumluluk yüklemiyor mu?
Kültürel ve Toplumsal Dinamikler
İçimizdeki “sen”, sadece kişisel değil, kültürel bir mesele de aslında. Doğu toplumlarında bu ses genellikle “elalem ne der” filtresinden geçer. Batı’da ise “sen yeter ki mutlu ol” modunda çalışır. Mesela bizim kültürde iç ses der ki: “Ona selam vermedin, ayıp oldu.” Oysa Batı’daki versiyonu: “Canın istemediyse vermemek de senin hakkın.”
Yani o “sen”, coğrafyaya göre farklı dillerde konuşuyor. Bizdeki versiyonu biraz daha kolektif, biraz daha toplumsal. Onlarda ise bireysel özgürlük vurgusu daha baskın.
Sizce hangisi daha iyi? Kolektif kaygılı bir “sen” mi, yoksa bireysel özgürlükçü bir “sen” mi?
İç Sesin İki Ucu: Motivasyon mu, Engelleyici mi?
Bir yandan o iç ses bizi motive ediyor. “Hadi kalk, yapabilirsin!” diyor. Bir yandan da sürekli engelleyici olabiliyor: “Ya başaramazsan, ya rezil olursan?” İşte buradaki ince çizgi, hayatımızı şekillendiriyor.
Bazen düşünüyorum, acaba en tehlikeli düşmanımız dışarıda mı, yoksa içeride mi? Çünkü dışarıdaki düşmanı ikna edebilir ya da uzaklaştırabilirsin. Ama içerideki ses sürekli bizimle yaşıyor.
İçimizdeki "Sen"le Barışmak
O zaman belki de mesele, içimizdeki “sen”i susturmak değil, onunla barışmak. Çünkü o “sen”, bizim bir parçamız. Erkekler için stratejik, kadınlar için empatik çalışsa da, özünde bize yol gösteriyor. Onunla savaşmak yerine, onunla uzlaşmak daha mantıklı.
Mesela iç sesiniz çok eleştiriyorsa, ona şöyle diyebilirsiniz: “Ey iç ses, teşekkür ederim ama biraz da motive et be kardeşim.” Ya da fazla gaz veriyorsa, “Dur biraz, gerçekçi olalım” diyebilirsiniz.
Peki siz hiç içinizdeki “sen”le pazarlık yaptınız mı?
Son Söz ve Tartışmaya Açık Sorular
Özetle, içimizdeki “sen” aslında bize çok şey anlatıyor: planlı olmayı, empatiyi, kültürel bağları ve bireysel özgürlüğü. Ama o sesi nasıl dinlediğimiz, nasıl yönettiğimiz her şeyi değiştiriyor. Erkeklerin çözüm odaklı, kadınların empatik yaklaşımları birleştiğinde, iç ses aslında müthiş bir yol arkadaşı olabilir.
Şimdi sözü size bırakıyorum:
- İçinizdeki “sen” size daha çok ne söylüyor, motive mi ediyor yoksa engelliyor mu?
- Erkeklerin stratejik, kadınların empatik iç sesi arasındaki farkı siz de hissediyor musunuz?
- Sizce iç sesimizi susturmalı mıyız, yoksa onunla dost olmayı mı öğrenmeliyiz?
Hadi bakalım, içinizdeki “sen” bu sorulara ne cevap veriyor?