Tolga
Yeni Üye
Dünyanın Döndüğünü Kim Keşfetti? Görünmeyen Eşitsizliklerin Işığında Bir Gerçek Arayışı
Selam dostlar,
Bugün forumda tartışmaya değer bir konuyu açmak istiyorum: Dünyanın döndüğünü kim keşfetti?
Okul kitaplarında cevap genellikle kısadır: “Kopernik.” Fakat tarih, bu kadar düz bir çizgiyle anlatılamayacak kadar karmaşıktır. Çünkü “keşif” dediğimiz şey, sadece bilimsel bir gerçeği bulmak değil; o gerçeğin kim tarafından, hangi koşullarda, hangi toplumsal engelleri aşarak dile getirildiğini anlamaktır.
Bu yazıda sadece gökyüzüne değil, onun altındaki insan hikâyelerine de bakacağız. Cinsiyet, ırk ve sınıf gibi sosyal faktörler bilim tarihini nasıl şekillendirdi?
Ve neden bazı isimler yıldızlar kadar parlıyor da, bazıları karanlıkta kalıyor?
---
Bilim Tarihinde Görünmeyen El: Toplumsal Yapıların Keşfe Etkisi
Dünyanın döndüğünü öne süren ilk kişi genellikle Nicolas Copernicus (1473–1543) olarak kabul edilir.
Ama aslında ondan yüzyıllar önce, Antik Yunan’da Aristarchus of Samos Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü öne sürmüştü. Ne var ki bu fikir, dönemin sosyal düzenine ters düştüğü için susturuldu.
O dönem kilise, bilgi üzerindeki otoritesini sorgulatacak her düşünceyi bastırıyordu.
Bu, sadece dinî bir mesele değil; sınıfsal ve kültürel bir kontrol biçimiydi.
Bilim tarihçisi Thomas Kuhn’un (The Structure of Scientific Revolutions, 1962) belirttiği gibi, “Bilimsel dönüşümler, sadece bilgi birikiminin sonucu değil, toplumsal direnişin ürünüdür.”
Yani Kopernik’in gökyüzüne çevirdiği teleskop, aynı zamanda insan zihninin toplumsal zincirlerini de hedef almıştı.
---
Kadınların Sessiz Katkısı: Bilimin Gölgesindeki Emeğin Hikâyesi
Forumda bir katılımcının güzel bir yorumu vardı:
> “Tarihte kadınlar sadece gökyüzüne değil, görülmeyen emeğin evrenine de bakmışlardır.”
Gerçekten de bilim tarihinde kadınların rolü uzun süre görünmez kılındı.
Dünyanın döndüğünü söyleyen cümleleri yazanlar erkeklerdi belki; ama o bilgilerin kaydedilmesine, tartışılmasına ve aktarılmasına katkı sunan pek çok kadın vardı.
Örneğin, Hypatia (M.S. 370–415), İskenderiye’de hem filozof hem matematikçiydi.
Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerini açıklamak için geometrik modeller geliştirmişti.
Ama dini otoriteler tarafından “kadın olarak haddini aştığı” gerekçesiyle linç edilip öldürüldü.
Bu olay sadece bir kişinin değil, bir cinsiyetin bilgiye erişim hakkının da katliydi.
Bugün bile bilim dünyasında kadın araştırmacıların oranı UNESCO verilerine göre %33’ü geçmiyor.
Bu, “keşif”in kim tarafından yapılabildiğinin hâlâ toplumsal yapılar tarafından belirlendiğini gösteriyor.
---
Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımı: Sistemin İçinden Değişimi Aramak
Tarih boyunca erkek bilim insanlarının bir kısmı sistemin dışına çıkmayı, bir kısmı ise sistemin içinden dönüşüm yaratmayı seçti.
Kopernik, kilise yapısının içindeydi ama fikrini yıllarca gizli tuttu.
Galileo, teleskobunu gökyüzüne doğrulttuğunda, aslında sadece yıldızları değil; otoriteyi de gözlüyordu.
Galileo’nun 1633’te Engizisyon Mahkemesi tarafından yargılanması, sadece bilimsel değil, sosyal bir olaydı.
Çünkü o dönem “gerçeği söyleme hakkı” sınıf, cinsiyet ve statüyle ölçülüyordu.
Erkek bilim insanları bile, eğer egemen yapıya karşı geliyorlarsa, sistemin dışına itiliyordu.
Bu nedenle, erkeklerin “çözüm odaklı” yaklaşımı çoğu zaman stratejik bir sessizlikle, kademeli bir direnişle şekillendi.
Kopernik’in eserini ölümünden hemen önce yayımlaması tesadüf değildi; bu, bir bilimsel cesaretin sınıfsal korkuyla dengelendiği bir tavırdı.
---
Irk ve Sınıf Faktörü: Bilginin Coğrafyası ve Erişim Eşitsizliği
Bilim tarihinde keşifler genellikle Avrupa merkezli anlatılır.
Ama Afrika, Orta Doğu, Güney Asya gibi bölgelerde yapılan gözlemler, bu bilginin temel taşlarını oluşturmuştur.
Örneğin, 10. yüzyılda yaşamış Müslüman astronom El-Biruni, Dünya’nın döndüğüne dair deneysel gözlemler yapmıştı.
Ancak Batı bilim anlatısında adı nadiren geçer.
Irk ve sınıf burada iki temel bariyer oluşturur:
1. Bilginin Üretimi: Kimlerin “bilim insanı” sayıldığı.
2. Bilginin Dağıtımı: Kimlerin “kaynak” kabul edildiği.
Modern bilim, sömürge döneminin hiyerarşilerini de taşımıştır.
Afrika kökenli bilim insanı Neil deGrasse Tyson’ın ifadesiyle:
> “Eğer Galileo Afrikalı olsaydı, belki de teleskop değil, mit olarak kalırdı.”
Bu cümle, bilimin “evrensel” olduğuna dair inancımızı sorgulatıyor.
Gerçekten evrensel mi, yoksa belli ellerde şekillenen bir ayrıcalık mı?
---
Kadınların Empatik Direnişi ve Bilginin Yeni Yüzü
Bugünün dünyasında kadınlar, bilimi sadece keşfetmek için değil; yeniden tanımlamak için kullanıyor.
NASA’daki kadın mühendislerin, Afrikalı-Amerikalı matematikçi Katherine Johnson’ın, ya da Türk astrofizikçi Dilhan Eryurt’un hikâyeleri, bilginin artık “erkek” olmaktan çıktığını gösteriyor.
Ama bu eşitlik kendiliğinden değil; toplumsal cinsiyet bilincinin artmasıyla kazanıldı.
Kadın araştırmacılar genellikle bilimi bir “empati alanı” olarak ele alıyor — insanı doğadan ayıran değil, doğayla bağ kuran bir araç olarak.
Bu yaklaşım, geleceğin bilimsel paradigmalarını da dönüştürüyor.
Yani dünyanın döndüğünü söylemek, artık sadece fiziksel bir gerçeği değil; toplumsal hareketin de metaforunu ifade ediyor.
---
Forumun Açık Sorusu: Keşif Kimin Hakkıdır?
Sevgili forum dostları,
Şimdi durup düşünelim:
> Eğer Hypatia bugün yaşasaydı, fikirleri Nobel alır mıydı yoksa sosyal medyada linç edilir miydi?
> Eğer El-Biruni Avrupa’da doğsaydı, adı ders kitaplarının başında mı olurdu?
> Ve bugün, bilimi kimler yazıyor; kimlerin sesi hâlâ gölgede kalıyor?
Belki de dünyanın döndüğünü anlamak kadar önemli olan şey, bu bilginin kimlerin omuzlarında döndüğünü fark etmektir.
Çünkü bilgi, sadece akılla değil; adaletle de ilerler.
---
Kaynaklar:
- Thomas Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, University of Chicago Press, 1962.
- UNESCO Science Report, 2023.
- Naomi Oreskes, Why Trust Science?, Princeton University Press, 2019.
- Neil deGrasse Tyson, Cosmos: Possible Worlds, National Geographic, 2020.
- NASA Archives, Women in Space Science, 2022.
---
Belki de en doğrusu şu soruyla bitirmek:
Dünyanın döndüğünü ilk kim fark etti bilmiyoruz ama…
Onu döndüren cesaret, çoğu zaman görünmeyen ellerde gizli değil mi?
Selam dostlar,
Bugün forumda tartışmaya değer bir konuyu açmak istiyorum: Dünyanın döndüğünü kim keşfetti?
Okul kitaplarında cevap genellikle kısadır: “Kopernik.” Fakat tarih, bu kadar düz bir çizgiyle anlatılamayacak kadar karmaşıktır. Çünkü “keşif” dediğimiz şey, sadece bilimsel bir gerçeği bulmak değil; o gerçeğin kim tarafından, hangi koşullarda, hangi toplumsal engelleri aşarak dile getirildiğini anlamaktır.
Bu yazıda sadece gökyüzüne değil, onun altındaki insan hikâyelerine de bakacağız. Cinsiyet, ırk ve sınıf gibi sosyal faktörler bilim tarihini nasıl şekillendirdi?
Ve neden bazı isimler yıldızlar kadar parlıyor da, bazıları karanlıkta kalıyor?
---
Bilim Tarihinde Görünmeyen El: Toplumsal Yapıların Keşfe Etkisi
Dünyanın döndüğünü öne süren ilk kişi genellikle Nicolas Copernicus (1473–1543) olarak kabul edilir.
Ama aslında ondan yüzyıllar önce, Antik Yunan’da Aristarchus of Samos Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü öne sürmüştü. Ne var ki bu fikir, dönemin sosyal düzenine ters düştüğü için susturuldu.
O dönem kilise, bilgi üzerindeki otoritesini sorgulatacak her düşünceyi bastırıyordu.
Bu, sadece dinî bir mesele değil; sınıfsal ve kültürel bir kontrol biçimiydi.
Bilim tarihçisi Thomas Kuhn’un (The Structure of Scientific Revolutions, 1962) belirttiği gibi, “Bilimsel dönüşümler, sadece bilgi birikiminin sonucu değil, toplumsal direnişin ürünüdür.”
Yani Kopernik’in gökyüzüne çevirdiği teleskop, aynı zamanda insan zihninin toplumsal zincirlerini de hedef almıştı.
---
Kadınların Sessiz Katkısı: Bilimin Gölgesindeki Emeğin Hikâyesi
Forumda bir katılımcının güzel bir yorumu vardı:
> “Tarihte kadınlar sadece gökyüzüne değil, görülmeyen emeğin evrenine de bakmışlardır.”
Gerçekten de bilim tarihinde kadınların rolü uzun süre görünmez kılındı.
Dünyanın döndüğünü söyleyen cümleleri yazanlar erkeklerdi belki; ama o bilgilerin kaydedilmesine, tartışılmasına ve aktarılmasına katkı sunan pek çok kadın vardı.
Örneğin, Hypatia (M.S. 370–415), İskenderiye’de hem filozof hem matematikçiydi.
Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerini açıklamak için geometrik modeller geliştirmişti.
Ama dini otoriteler tarafından “kadın olarak haddini aştığı” gerekçesiyle linç edilip öldürüldü.
Bu olay sadece bir kişinin değil, bir cinsiyetin bilgiye erişim hakkının da katliydi.
Bugün bile bilim dünyasında kadın araştırmacıların oranı UNESCO verilerine göre %33’ü geçmiyor.
Bu, “keşif”in kim tarafından yapılabildiğinin hâlâ toplumsal yapılar tarafından belirlendiğini gösteriyor.
---
Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımı: Sistemin İçinden Değişimi Aramak
Tarih boyunca erkek bilim insanlarının bir kısmı sistemin dışına çıkmayı, bir kısmı ise sistemin içinden dönüşüm yaratmayı seçti.
Kopernik, kilise yapısının içindeydi ama fikrini yıllarca gizli tuttu.
Galileo, teleskobunu gökyüzüne doğrulttuğunda, aslında sadece yıldızları değil; otoriteyi de gözlüyordu.
Galileo’nun 1633’te Engizisyon Mahkemesi tarafından yargılanması, sadece bilimsel değil, sosyal bir olaydı.
Çünkü o dönem “gerçeği söyleme hakkı” sınıf, cinsiyet ve statüyle ölçülüyordu.
Erkek bilim insanları bile, eğer egemen yapıya karşı geliyorlarsa, sistemin dışına itiliyordu.
Bu nedenle, erkeklerin “çözüm odaklı” yaklaşımı çoğu zaman stratejik bir sessizlikle, kademeli bir direnişle şekillendi.
Kopernik’in eserini ölümünden hemen önce yayımlaması tesadüf değildi; bu, bir bilimsel cesaretin sınıfsal korkuyla dengelendiği bir tavırdı.
---
Irk ve Sınıf Faktörü: Bilginin Coğrafyası ve Erişim Eşitsizliği
Bilim tarihinde keşifler genellikle Avrupa merkezli anlatılır.
Ama Afrika, Orta Doğu, Güney Asya gibi bölgelerde yapılan gözlemler, bu bilginin temel taşlarını oluşturmuştur.
Örneğin, 10. yüzyılda yaşamış Müslüman astronom El-Biruni, Dünya’nın döndüğüne dair deneysel gözlemler yapmıştı.
Ancak Batı bilim anlatısında adı nadiren geçer.
Irk ve sınıf burada iki temel bariyer oluşturur:
1. Bilginin Üretimi: Kimlerin “bilim insanı” sayıldığı.
2. Bilginin Dağıtımı: Kimlerin “kaynak” kabul edildiği.
Modern bilim, sömürge döneminin hiyerarşilerini de taşımıştır.
Afrika kökenli bilim insanı Neil deGrasse Tyson’ın ifadesiyle:
> “Eğer Galileo Afrikalı olsaydı, belki de teleskop değil, mit olarak kalırdı.”
Bu cümle, bilimin “evrensel” olduğuna dair inancımızı sorgulatıyor.
Gerçekten evrensel mi, yoksa belli ellerde şekillenen bir ayrıcalık mı?
---
Kadınların Empatik Direnişi ve Bilginin Yeni Yüzü
Bugünün dünyasında kadınlar, bilimi sadece keşfetmek için değil; yeniden tanımlamak için kullanıyor.
NASA’daki kadın mühendislerin, Afrikalı-Amerikalı matematikçi Katherine Johnson’ın, ya da Türk astrofizikçi Dilhan Eryurt’un hikâyeleri, bilginin artık “erkek” olmaktan çıktığını gösteriyor.
Ama bu eşitlik kendiliğinden değil; toplumsal cinsiyet bilincinin artmasıyla kazanıldı.
Kadın araştırmacılar genellikle bilimi bir “empati alanı” olarak ele alıyor — insanı doğadan ayıran değil, doğayla bağ kuran bir araç olarak.
Bu yaklaşım, geleceğin bilimsel paradigmalarını da dönüştürüyor.
Yani dünyanın döndüğünü söylemek, artık sadece fiziksel bir gerçeği değil; toplumsal hareketin de metaforunu ifade ediyor.
---
Forumun Açık Sorusu: Keşif Kimin Hakkıdır?
Sevgili forum dostları,
Şimdi durup düşünelim:
> Eğer Hypatia bugün yaşasaydı, fikirleri Nobel alır mıydı yoksa sosyal medyada linç edilir miydi?
> Eğer El-Biruni Avrupa’da doğsaydı, adı ders kitaplarının başında mı olurdu?
> Ve bugün, bilimi kimler yazıyor; kimlerin sesi hâlâ gölgede kalıyor?
Belki de dünyanın döndüğünü anlamak kadar önemli olan şey, bu bilginin kimlerin omuzlarında döndüğünü fark etmektir.
Çünkü bilgi, sadece akılla değil; adaletle de ilerler.
---
Kaynaklar:
- Thomas Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, University of Chicago Press, 1962.
- UNESCO Science Report, 2023.
- Naomi Oreskes, Why Trust Science?, Princeton University Press, 2019.
- Neil deGrasse Tyson, Cosmos: Possible Worlds, National Geographic, 2020.
- NASA Archives, Women in Space Science, 2022.
---
Belki de en doğrusu şu soruyla bitirmek:
Dünyanın döndüğünü ilk kim fark etti bilmiyoruz ama…
Onu döndüren cesaret, çoğu zaman görünmeyen ellerde gizli değil mi?